Tarih bütün insani yapıp etmeleri içine alan bir vakadır. Siyaset, iktisat, kültür, din,sanat, felsefe, mimari akla ilk gelen unsurlarıdır. Bu unsurların tarihi vetire içinde karşılıklı ilişkileri daha doğrusu ilişkiler yumağı oluşturması “Tarih”in ta kendisidir. Burada üzerinde duracağımız unsurlardan biri mimari ve onun yansımalıdır. İstanbul tarihi vetirede değişik unsurları kucaklamış bir şehirdir. O kadarki herhalde dünya üzerinde başka hiçbir şehir bu kadar isme sahip olmamıştır. Evliya Çelebi seyahatnamesinde çeşitli dillerde 23 ayrı ismi olduğunu belirtir.(1) Buna ek olarak Osmanlıların kendilerinin verdiği isimlerle bu sayı otuz küsürlere kadar çıkar. İstanbul Romalılar tarafından MS 200’lerde feth edildikten sonra Kartaca gibi taş üstünde taş kalmacasına yıkılmış ve Nea Roma (Yeni Roma) adıyla tekrar inşa edilmiştir. Şehir en başından beri emperyal bir merkez olarak düşünülmüştür.Bu merkezin inşasında mimari çok büyük bir yer işgal etmiştir. O kadar ki Eski Dünya’ya ait bütün medeniyetlerden bir parça burada bulunmaktadır. Eski Mısır’dan Dikilitaş, Eski Yunan’dan Burmalı Sütün sadece bunlardan birkaçıdır. Modern öncesi insan, tarihi birbirinden bağımsız bölümler ve kendine yabancı varlıklar gibi görmekten ziyade bütün insanlık geçmişini kendine tevarüs etmiş olarak kabul ediyordu. Roma dönemimde Capitol’deki Pantheon fetihlerle yeni tanrılara kucak açıyordu. Bu örnek modern öncesi dönemdeki zihniyetin nasıl olduğuna dair bize fikir vermektedir. Yukarıda zikrettiğimiz eserlerin İstanbul’a getirilmesine de bu açıdan bakabiliriz. Kendilerini kadim medeniyetlerin mirasçısı olarak görmüşler ve onlara ait nişanları üzerlerinde taşımaktan çekinmemişlerdir. Genelde bunu sanat eserleri ve mimari üzerinden yapmışlardır.(2) Doğan Kuban’ın da belirtiği gibi “Mimariden daha büyük görsel imge yok”. Özellikle iletişim çağı öncesi dönemde bu ifade çok doğrudur. Kuban şöyle devam ediyor; “Okuması yazması olmayan bir toplumda ‘Fûzuli de Osmanlı’yı simgeliyor’ denirse, bu havada kalabilir. Ama Süleymaniye’nin simgeselliği bütün dünyanın bildiği şey. Evet mimari bence dünyanın en büyük simgesel olgusudur.”(3) Süreklilik ve Kuban’ın bahsettiği bu simgesellik kendisini en bariz şekilde Sultan Ahmet Camii, Ayasofya bölgesinde gösterir. Aynı anda Mısır, Yunan, Roma, Bizans, Osmanlı dönemine ait eserleri burada görebilirsiniz.*
Seza Sinanlar’a ait “Atmeydanı, Bizans Araba Yarışlarından Osmanlı Şenliklerine” adlı kitap yukarıda bahsettiğimiz bölge konusunda hazırlanmış bir kitap. Osmanlı dönemdinde Atmeydanı diye adlandırılan bölgenin Roma döneminden başlayarak günümüze kadar uzanan hikayesini anlatmaktadır. Halkın bir araya gelerek toplumsallaştığı, ayaklanmaların başladığı yerdir Atmeydanı. Nika isyanından, idamlara, Mavi ve Yeşillerden, Şenliklere renkli bir tarih. Sinan’lar hipodrom olduğu dönemde nasıl bir işleve sahip olduğunu tarihi vesikalarla göstermektedir. Kitapta kullanılan gravürler, minyatürler ve fotoğraflar Meydan’ın nasıl algılandığı nasıl kullanıldığına dair güzel örnekler sergilmekteler. Meydan’da bulunan önemli unsurların ayrıca tarihini anlatan ve konu bütünlüğünü bozmayan bölümler kitabı çok daha faydalı yapmakta. Kitap hacim olarak fazla olmasa da muhteviyat açısından gayet tatmin edici. Yüksek lisans tezinden kitaplaştırıldığı için sahip olduğu kaynakça ileri okumalar için iyi bir kaynak teşkil edebilir. Kitapta gözümüze çarpan ufak bir bilgi hatası ise yedinci bölünün başlığında bulunmaktadır. Başlık “Konstantinopolis’ten Konstantiniyye’ye Hipodrom’dan Atmeydanı’na” (s.51) ismini taşımaktadır. Osmanlı döneminde şehrin ismi Konstantiniyye olarak değil Kostantiniyye olarak kullanılmıştır. Hatta bir sonraki sayfada Dürr-i Meknun’dan alınan bölümde şöyle yazmaktadır; “Ve dahi Rûm’da, Kostantiniyye derler bir ulu şehirdir.” Son dönemlerde şehir merkezi zamanla şehrin değişik yerlerine kaymış bulunmaktaydı ki kitapta da bu gösterilmektdir. Yaşadığımız şehre ait olduğumuzu hissetmek ve daha kaliteli bir yaşam için yaşanılan şehrin tarihini amatörce olsa da bilmek gerektiğini düşünüyoruz. Ve bu kitap da bunun için güzel bir başlangıç olabilir. İyi okumalar.
1) Evliya Çelebi Seyahatnamesi 1. Kitap, haz: R.Dankoff, S. A. Kahraman, Y. Dağlı, YKY İstanbul 2006, s.24
2) Sanat ve mimarinin dini kaynaklari gözden kaçırılmamalıdır.
3) Doğan Kuban Kitabı, Bir Rönesans Adamı, Haz: Müjgan Yıldırım, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 2007
Seza Sinanlar’a ait “Atmeydanı, Bizans Araba Yarışlarından Osmanlı Şenliklerine” adlı kitap yukarıda bahsettiğimiz bölge konusunda hazırlanmış bir kitap. Osmanlı dönemdinde Atmeydanı diye adlandırılan bölgenin Roma döneminden başlayarak günümüze kadar uzanan hikayesini anlatmaktadır. Halkın bir araya gelerek toplumsallaştığı, ayaklanmaların başladığı yerdir Atmeydanı. Nika isyanından, idamlara, Mavi ve Yeşillerden, Şenliklere renkli bir tarih. Sinan’lar hipodrom olduğu dönemde nasıl bir işleve sahip olduğunu tarihi vesikalarla göstermektedir. Kitapta kullanılan gravürler, minyatürler ve fotoğraflar Meydan’ın nasıl algılandığı nasıl kullanıldığına dair güzel örnekler sergilmekteler. Meydan’da bulunan önemli unsurların ayrıca tarihini anlatan ve konu bütünlüğünü bozmayan bölümler kitabı çok daha faydalı yapmakta. Kitap hacim olarak fazla olmasa da muhteviyat açısından gayet tatmin edici. Yüksek lisans tezinden kitaplaştırıldığı için sahip olduğu kaynakça ileri okumalar için iyi bir kaynak teşkil edebilir. Kitapta gözümüze çarpan ufak bir bilgi hatası ise yedinci bölünün başlığında bulunmaktadır. Başlık “Konstantinopolis’ten Konstantiniyye’ye Hipodrom’dan Atmeydanı’na” (s.51) ismini taşımaktadır. Osmanlı döneminde şehrin ismi Konstantiniyye olarak değil Kostantiniyye olarak kullanılmıştır. Hatta bir sonraki sayfada Dürr-i Meknun’dan alınan bölümde şöyle yazmaktadır; “Ve dahi Rûm’da, Kostantiniyye derler bir ulu şehirdir.” Son dönemlerde şehir merkezi zamanla şehrin değişik yerlerine kaymış bulunmaktaydı ki kitapta da bu gösterilmektdir. Yaşadığımız şehre ait olduğumuzu hissetmek ve daha kaliteli bir yaşam için yaşanılan şehrin tarihini amatörce olsa da bilmek gerektiğini düşünüyoruz. Ve bu kitap da bunun için güzel bir başlangıç olabilir. İyi okumalar.
1) Evliya Çelebi Seyahatnamesi 1. Kitap, haz: R.Dankoff, S. A. Kahraman, Y. Dağlı, YKY İstanbul 2006, s.24
2) Sanat ve mimarinin dini kaynaklari gözden kaçırılmamalıdır.
3) Doğan Kuban Kitabı, Bir Rönesans Adamı, Haz: Müjgan Yıldırım, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 2007
*Açık hava müzesi olarak da adlandırılabilir. Ama “Müze” kavramı da nev zuhurdur. Bundan dolayı tarafımızdan kullanılmamıştır.
Bu yazi daha önce Istanbul Bir Nokta dergisinde Subat 2011 de yayinlanmistir.
Bu yazi daha önce Istanbul Bir Nokta dergisinde Subat 2011 de yayinlanmistir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder