4 Mayıs 2012 Cuma

Venedik ve Bâb-ı Âli: Despotun Doğuşu

Lucette Valensi, Venedik ve Bâb-ı Âli: Despotun Doğuşu, Ter. A. Turgut Arnas, Bağlam Yayıncılık, Kasım 1994, 149 shf., ISBN 975-7969-65-X 


Kainattaki her eşyanın sınırları bir yerde başlar ve başka bir yerde biter. Vakalar da zaman sınırları içinde belirli bir zamanda başlar ve daha sonra neticelenir. Eşyanın ve vakaların bu gelip geçiciliği insanın, kısa zaman aralığı içinde dikkatinden kaçar. Uzun zaman dilimlerini aldığımızda zamanın tahakkümü eşyayı ve vakaları sarar ve onları değirmen taşının hububatı öğütmesi gibi yavaş yavaş tüketir. Ve daha sonrada kainatın sonsuzluğuna dağıtır. Burada şöyle bir itirazda bulunulabilir; bir insan tekinin hayatı da eşyanın ve vakanın ömürleriyle karşılaştırıldığında kısa değil midir? Bu sorunun iki cevabı olabilir. Bir insan teki maddi unsurlarıyla itibariyle kainatta var olan diğer eşyalarla, nebatlarla ve hayvanlarla bazı ortak özellikleri paylaşır. Ama diğer bir yanda ise insanın diğerlerinde olmayan ve sadece ona ait olan bir özelliği de vardır. Bu, insanın sahibi olduğu tarihidir. Bu tarihi perspektiften baktığımızda vakaların ve eşyaların geçiciliğini görürüz. Eşyaların ve vakaların tahakkümü bu çerçevede ortadan kalkar. Siyasi düzenler de tabiatları itibariyle kainatın bu kanundan kaçamazlar. Velev ki adaleti sağlasınlar yahut zulüm etsinler. 
Yukarıda bahsettiğimiz konu çerçevesinde Lucette Valensi’nin Venedik ve Bâb-ı Âli: Despotun Doğuşu adlı kitabı üzerinde önemle durulması gereken bir eserdir. Valensi’nin 1503 ile 1641 yılları arsında yazılmış kırk adet sefaretnameden yola çıkar hazırladığı kitabı Osmanlı Devleti’nin dış dünyada nasıl tasavvur ve tahayyül edildiğine dair önemli bilgiler vermektedir. Venediklilerin İstanbul’da elçi bulundurma geleneği Bizans dönemine kadar gitmektedir. İstanbul’un fethinden sonra da bu gelenek sürdürülmüştür. İstanbul’a gönderilen elçiler genellikle iyi eğitim görmüş, soylu bir aileye sahip kişilerden seçilmektedir. İstanbul’da elçilik görevi, diğer Avrupa ülkelerinde de elçilik heyeti bulunduran Venedik Hükümeti için en yüksek elçilik görevi vasfını taşımaktadır. Elçilerin görev süreleri iki sene ile sınırlıdır. Ülkelerine döndüklerinde ise bulundukları zaman dilimi içinde edindikleri gözlemleri Venedik Senatosu önünde rapor şeklinde okumaktadırlar. Bu raporlar Venedik’in dış siyasetinin şekillenmesinde önemli bir yer tutmaktadır. Elçiler çeşitli krallıklarda bulundukları için mukayeseli bir değerlendirme kabiliyetine sahiptirler. Bundan dolayı raporlar akılcı bir ciddiyet içinde kaleme alınmıştır. Bu raporların senatoda okunduktan sonra basımı da gerçekleştiği düşünülürse etkisinin ne kadar büyük olduğu tahmin edilebilir. 
Raporlarda genel olarak Osmanlı gücünün üzerine kurulduğu maddi ve manevi temellere dikkat çekilmektedir. Asker sayısından, donanmada bulunan gemilerin yapısına, orduda var olan düzenden, taktik konulara kadar bir çok bilgi bu raporlardan elde edilmektedir. Bu raporların temelinde şu yatmaktadır; Türk ilerleyişini durdurmak, yakın olmayan bir gelecekte mağlup etmek Venedik’in sahip olduğu yerleri muhafaza etmek. Çünkü, Venedikli elçilerin Osmanlı hususunda edindiği izlenim, bu devletin ilahi bir yapıya sahip olduğuna dairdir. Osmanlı’yı İstanbul’u ve diğer Roma eyaletlerini ele geçirmesinden dolayı Roma İmparatorluğu’nun varisi olarak görmüşlerdir. Dahası Ahdi Atik’te yer alan Danyal’ın Rüyasına göre Osmanlı Devleti’ni kıyametin habercisi, beklenen dördüncü imparatorluk olarak düşünmüşlerdir. Bu, Osmanlı Devleti’ni tarih üstü bir konuma getirmekte ve ne yapılırsa yapılsın ona karşı galip olunamayacağını kabul etmek anlamına gelmektedir. 
Yukarıda, kitapta önemli olduğunu düşündüğümüz ve buraya taşıyabildiğimiz bir kaç hususa dikkatinizi çektik. Bunun dışında Osmanlı Devleti’ni genel olarak tarihin edilgen bir unsuru olarak düşünen Avrupa merkezli tarih yazımına karşı önemli bilgileri muhteva eden bu kitap, kanaatimizce okunmaya ve üzerinde düşünmeye değer.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder